Rize Güneysu Tepebaşı köyü… İçimiz üşüyünce köye gidiyoruz arkadaşlarla ! Şehrin göbeğinde, doğalgazlı evlerimizde bazen içimiz üşüyor. Ve akabinde kendimizi köyde sobanın etrafında konuşlanmış şekilde buluyoruz.
Kuzinenin olduğu odaya girerken cep telefonlarını topluyorum . Bir kaç soba kestane resmi alınması dışında kullanılmasını engelliyorum. Böylece daha samimi bir sohbet ilerliyor.
Soba, bütünleştirici bir şey. Onun ısısı bütün eve yayılıyor ve en önemlisi üzerinde pişen kestane, patates herkesin oluyor. Tabii ki bakır demlikte birinci sürgün mayıs çayından demlenmiş çayımız her daim halihazırda…
Yazın uygun boyutta kestiğimiz ve baltayla yardığımız odunları kuzineye koyarken, bir taraftan kestaneleri kesiyoruz. Kestaneyi uygun şekilde kesmek önemli yoksa kabuğundan ayrılmaz. Büyükçe karnından boydan boya kestikten sonra suda biraz bekletilmesi püf noktası…
Kuzinenin camımdan sızan ateşin ışığında radyodaki şarkının sözleri manidar; “beni yak kendini yak, her şeyi yak bir kıvılcım yeter, ben hazırım bak ister öp okşa, istersen öldür aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk” diyor minik serçe Sezen Aksu…
Evet soba muhabbeti açar. Eskiden olduğu gibi herkesi etrafında toplayarak samimi sohbetlerin yapılmasına ön ayak olur.
Sadece ısınma için değil pişirme yönetemi olarak da soba kullanıyoruz. Bazen yemek bazen muhabbeti pişiriyoruz…Demedi demeyin kuzinede mis gibi muhlamada yapıyoruz.
Kuzine başı muhabbetleri farklı oluyor dedim ya! İşte tam da bunu yaşadık.
Yakın zamanda nişanlanmış olan arkadaşım, nişanlısını anlatıp durdu bütün akşam.
Hatta bir ara,
“Radyoda sevdiğİM şarkıya denk gelir gibi karşıma çıkışını unutamıyorum.” deyip, Ve sonrasında klasik ayrılış hikayesini anlattı… Kuzine başı muhabbet orada yapılır ve biter dağasını paylaşmam doğru olmaz.
Hatırladığım son cümle onun için sarf ettiği “40 paralık insan Hoşçakal “ ifadesi oldu.
Dedim ya kuzine muhabbetleri farklı oluyor.
“40 paralık insan” söylemi bir anda dikkatimi çekti. Çokça kullanmış olmamıza rağmen nereden gelmiş olabileceğini hiç düşünmemiş ve araştırmamıştım.
Çay eşliğinde kestane ve patatesleri yerken; yaşanmışlıkların deyime dönüştüğü bir hikaye olduğunu öğrendim.
“40 paralık insan”
Tarih; 1924 yılının Kasım ayı. Bundan tam 100 yıl önce.
İstanbul’da tramvay şehir ulaşımı Konstantinopol isimli bir Belçika şirketine ait. Cumhuriyet kurulduktan sonra yabancı şirketlerle masaya oturulmuş ve sözleşmeye bazı şartlar konmuştu. Bu şartlardan birine göre öğrenciler kimliklerini göstermek şartıyla yarı fiyatına tramvaya binecekti. Belçika şirketi Türkiye Cumhuriyeti devletinin tüm şartlarını kabul etti. O zamanlar birim olarak lira yerine para kullanılıyor. Tramvayda tam bilet 80 para, öğrenci 40 paraydı. Ancak Osmanlı döneminde her istediği yapılan Belçika şirketi sorun çıkarıyordu. Öğrencilerden de tam bilet parası, yani 80 para istiyordu. 12 Kasım 1924’te Tıp Fakültesi öğrencileri örgütlendi. İstanbul’un tüm duraklarında tramvaya binecekler ve 40 para ödeyeceklerdi. Harbiye durağından binen bir grup öğrenci 40 para verince biletçi kabul etmedi ve tramvayda olaylar çıktı. Kavganın büyümesi üzerine vatman tramvayı durdurdu. Olay yerine yetişen şirket işçileri ile öğrenciler arasında arbede yaşandı. Yoldan geçen bazı vatandaşlar da hakkını arayan öğrencilere tepki gösteriyordu. “Ne olacak, bunlar 40 paralık adamlar” Bir anda iki el silah sesi duyuldu ve iki öğrenci vurularak yaralandı. Silahı ateşleyen polis Harbiye karakoluna sığınarak linçten zor kurtuldu.
Ertesi gün İstanbul’daki tüm üniversite öğrencileri ayaklanmıştı. Belçika şirketinin Beyoğlu’ndaki Metrohan’da bulunan merkezini basıp her şeyi talan ettiler. Şirket yetkilileri canlarını zor kurtarıp Sirkeci’de bulunan Sansaryanhan’daki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne sığındı.
Polisin ve şirket yetkililerinin tüm girişimlerine ve sözlerine rağmen olaylar 3-4 gün yatışmadı. Sonunda 14 Kasım 1924’te, yani 94 yıl önce bugün Konstantinopol şirketi pes etti. Artık öğrenciler her yerde tramvaya 40 paraya binecekti.
Bu, Cumhuriyetin ilk toplu öğrenci eylemiydi ve başarıyla sonuçlanmıştı.
Bugün öğrenciler toplu ulaşım araçlarına yarım biletle biniyorsa, bu 1924 yılındaki o “40 Paralık adamlar “sayesindedir…
Eskilerin öğrencilere “40 paralık adamlar” demesinin nedeni de budur…
Evet hikaye bu !
Bizim hikaye ne mi oldu?
Dün akşam itibarıyla Kuzine etrafındaki bekar sayısı beşe yükseldi.
“ hoşçakalın”
Mustafa Barış ÖZTÜRK
Habere ait etiket tanımlanmamış.